202022Mar
Cildin “Güzellik  Alfabesi”

Cildin “Güzellik Alfabesi”

Vitamin içeren bileşiklerin, sağlığımız ve cildimizin fonksiyonları üzerinde sayısız kilit görevi var. Bunları anlatmadan önce kısaca cildimizin işleyişini hatırlayalım. Cildimiz de diğer tüm organlarımız gibi biyolojik ritim düzeninde çalışır. Yani, bir fabrika gibi, güneşin doğuşu ve batışı ile ayarlı bir çalışma sistemi. Gündüzleri, güneş ışınları, çevresel kirlilik, toksinler ve daha pek çok buraya sığmayacak kadar zarara karşı kendini korumak için savaşır. Gece ise “yeniden başlat” moduna geçer; gündüz oluşan hasarı onarır, toksinlerinden arınır, yenilenir, âdeta kendini şarj ederek yeni güne hazırlar. Bütün bu günlük çalışma programı sırasında kendi savunma sistemlerini kullanır. Yaşantımız, yaşımız, bilerek ya da bilmeyerek verdiğimiz zararlar savunma sistemlerimizi yetersiz bırakabilir. Bütünsel vücut ve cildimize ait savunma sistemlerimizi güçlendirerek cildimizi koruyabilir, güzel ve sağlıklı yaş alabiliriz. Cildimiz için alt ve üst katmanlarının günlük fonksiyonlarına destek olmamız önemli. Cildimizin temel ihtiyacı olan yapı taşlarını yeterli ve düzenli miktarda almalıyız. Bu ihtiyacı beslenmeyle veya beslenme desteği ürünlerle karşılayabiliriz. Besin takviyesinin yanı sıra vitamin, antioksidan içeren serum veya krem gibi ürünleri dıştan cildimize uygulayarak da üst deriye destek olabiliriz. Ayrıca vitamin ve mineral karışımları, çoklu enjeksiyonlar şeklinde cildin alt tabakasına enjekte edilebilir.  Bu etkili yöntemi “kargo ile adrese direkt teslim” diye açıklıyorum. Bu şekilde cildimizin nemi, esnekliği, kalitesini daha etkili bir şekilde koruyabiliriz. İçten dışa bir yaklaşımı benimsemeliyiz.

 Cildimizi bir fabrikaya benzer. Bu fabrikada hangi yakıtlar kullanılıyor ve neler üretiliyor?

Cildimiz, yüz binlerce hücre üreten bir fabrika. Bunlara saç, tırnak, kirpik, kaş da dâhil. Günlük, hücre yenileme, onarma ve koruma fonksiyonları için ham madde ve enerji gerekir. Onları ya kendi üretecek ya da dışarıdan sağlayacak. Fabrikanın bütün bu işlemleri sırasında da bazı atıklar, toksinler ortaya çıkacak. Bu toksinleri de terleme, böbrekler, bağırsaklar gibi çeşitli yollarla atacak, fabrikayı temizleyecek. Herhangi bir fabrikada, üretimin arttığı, azaldığı veya ürünün kalitesinde bozulmaların olduğu dönemler yaşanabilir. Cildimiz için de benzer şeyler geçerli. Beslenme yetersizlikleri, hastalıklar, tıbbi tedaviler, çevresel faktörler, duygu durum bozuklukları gibi farklı biyolojik faktörler cildin yenilenme, onarım ve korunmasında olumsuz etkilere yol açabilir. Örneğin cildimiz için temel antioksidanlar A, C, E vitaminleridir. Bunlar savaşçı moleküllerdir. Cildimiz serbest radikaller, toksinler, güneş ışığı ile yağmalandığında hemen kendilerini feda ederek okside olurlar. Onlar olmazsa hücrelerimiz hasara uğrar ve cildimizde ekzemadan kuruluğa, düzensiz lekelenmeden yaşlanmaya, saçlarımız ve tırnaklarımızda pek çok istenmeyen sonuca kadar gidebilir. Her insanın bütünsel sağlık durumu farklıdır. Makine ayarları, arızaları, takvim yaşı, cilt yaşı, çevresel etkenlere maruziyeti tamamen farklıdır. Ayrıca her insanın genetik yapısı da farklıdır. Buna da “doğuştan gelen fabrika çıkış ayarları” diyebiliriz. Ayrıca bugüne kadar kullanım kılavuzuna ne kadar uyulduğu da önemli bir değişken.

Besin desteği konusunda çeşitli görüşler var. Beslenme desteği almaya gerek var mı?

Evet, görüşler farklı. Zaman zaman benim de duyduklarım var, örneğin  “Besinler, cildimiz için gerekli olan her şeyi sağlar, bunları doğal yollardan alabiliriz.”, “Vitamin eksikliğine ait belirti veya kanıt olmadan vitamin almak gereksizdir.” ya da “Vitaminler para tuzağıdır; bir işe yaramaz, sadece pahalı idrar yapmanızı sağlar.” gibi. İnsanlar hatta bazı hekimler bu düşüncede olabiliyor.

 Bense “Herkesin besin desteğine ihtiyacı var.” diyorum ve bunu, okuduğum bilimsel kaynaklara dayanarak söylüyorum. Şimdi detaylıca anlatayım.

 Yerel, temiz ve doğal toprakta yetişmiş, genetiği değiştirilmemiş, toprak ananın verdiği, endüstri eli değmemiş gıdalarla besleniyorsanız; temiz su içiyor, çevresel kirlilikten, toksinlerden uzak yaşıyorsanız; temiz havayı soluyorsanız; güneş saati ile uyumlu, günde yedi sekiz saat ve kaliteli uyku uyuyorsanız; kronik stresten uzak yaşıyor, düzenli fiziksel aktivitenize ve yaşam tarzınıza dikkat ediyorsanız; hiç güneş-ultraviyole-ışığına çıkmıyor, pencere kenarında bile oturmuyorsanız; klimatize ortamlarda çalışmıyorsanız vitamin gibi beslenme takviyesi kullanmanıza hiç gerek yoktur.

 Diğer taraftan toprağın yapısı, kimyası, ekolojisi kökünden değişti. Toprak aynı toprak değil, yiyecek aynı yiyecek değil. Meyve ve sebzeler endüstriyel olarak üretiliyor. Yaz kış her mevsim, her çeşit meyve ve sebzeyi bulup yiyebiliyoruz. Şehirler, ülkeler, kıtalar arası üretim yapılıyor. Meyve ve sebzeler, bozulmaması için olgunlaşmadan toplanıyor, olgunlaşmayan meyve ve sebzenin vitamin-antioksidan değeri yükselemiyor. Buna ek olarak depolanma, etilen gazı ile olgunlaştırma, klimatize etme ve taşınma sırasında besin kayıpları oluşuyor.

Ayrıca mutfağımızda saklama, pişirme ve vücudumuzda sindirim sırasında da besleyici değerlerini kaybedebiliyorlar. Örneğin B12 vitamini, beslenmeniz ne kadar düzgün olursa olsun, sindirim kanalı yolculuğundaki engelleri geçemeyebilir. Yeşil yapraklı sebzelerde de ısı işlemi besin değerini kaybetmesine neden olur. Örnek vereyim; ıspanak 10 dakika ısı işlemi gördükten sonra yaprağındaki antioksidanlarını suyuna bırakır. Bu su tüketilmeyecekse bütün mikro besinlerini kaybetmiş olur. Aynı durum, ısıya hassas antioksidanlar içeren brokoli ve karnabahar gibi lahana ailesine ait sebzeler için de geçerli. Çiğ olarak tüketmediğiniz sürece, çorbası, yemeği fark etmez; geriye, ahı gitmiş vahı kalmış, sadece bir miktar lif ve mineral içeren besin kalır. Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Açıkçası, günümüz modern hayatında tüm bunlara dikkat ederek yaşayabilen bir insan olduğunu düşünmüyorum. Eğer “Bu şekilde yaşıyor, besleniyor, uyuyorum, hiç stresim yok, suyun kaynağından içiyorum, dijital ortamdan tamamen uzağım, hiç sosyal temasım, ilişkim yok.” diyebiliyorsanız beslenme desteğine ihtiyacınız olmayabilir.

Ne kadar dikkat etsek de kaçınamadığmız durumlar oluyor. Hangi destekleri kullanmalıyız?

Cilt sağlığı ve güzelliğini destekleyen, antioksidan etkiye sahip en önemli beslenme destekleri; A, B, C, D, E vitaminleri, çinko, selenyum, bakır gibi mineraller, amino asitler, omega-3 yağ asitleri, bitkiler, resveratrol gibi bileşiklerdir. Bir vitaminin birçok, bazen de yüzlerce işlevi olabilir. Vitaminler pek çok biyolojik reaksiyonu katalize edebilir. Eksikliğinde, sistemin bütün kanalları etkilenebilir, örneğin C vitamini cildimiz için bir katalizör görevi yapar. Katalizör demek “olsa da olur, olmasa da olur” değil, “olmazsa olmaz” demektir. Çünkü eksikliğinde sistem arızaya geçer, fonksiyonlarını yerine getiremez.  Bazen tek bir vitamini ilaç niyetine kullanmak da yararlı olmayabilir.  Çünkü vitaminler takım olarak çalışır; işlevini yerine getirebilmek için diğerlerine ihtiyacı vardır. Bir başka deyişle, “network” şeklinde çalışır, birbirlerinin gücünü artırırlar. Yine bir örnek vereyim; B12 ile birlikte folik asit veya C vitamini, cilt sağlığı için gerekli diğer A, B, E vitaminleri ile bir antioksidan dayanışması şeklinde çalışır. Bir orkestranın üyelerini düşünün; hiçbiri diğerlerinden bağımsız çalamaz. Dolayısıyla sadece basgitarın sesini dinleyerek tüm eseri anlamak mümkün değildir. Benzer şekilde, bir ya da iki vitamini veya antioksidanı kullanarak etkisini değerlendirmek çok uygun değil. Bunu aklımızda bulunduralım.

 Bu besin desteklerini ne kadar ve nasıl alalım? Aralıklı mı yoksa sürekli mi kullanalım?

Bilim, sağlıklı erişkinler ve çocuklar için X mg/gün olarak dozları belirliyor. Ancak burada daha önemli sorular var. Bu günlük doz, hangi 25 yaşındaki kişi, hangi 60 yaşındaki kişi, hangi cilt yaşına sahip, hangi kilo, hangi fiziksel aktivite, hangi yaşam tarzı, hangi sağlık problemi olan kişinin günlük alım miktarı? Her insanın farklı ihtiyaçları var. Bu desteklerin miktarı da kişiye özel düzenlenmeli. Ben, danışanlarımı, yaşlarına, cildinin önceliklerine, elde etmek istediği sonuçlara, beklentilerine göre değerlendiriyorum. Öncelikle kişiye özel kan analizi ve bir güzellik “check up”ı yapıyor ve cilde destek protokolü oluşturuyorum. Bazılarını sürekli bazılarını belli aralıklarla ya da hatırlatma dozları şeklinde öneriyorum.

 Ne kadar süre kullanmalıyız?

Esansiyel bileşikler, katalizör görevi yaptıkları için zorunlu olarak alınmalı. Günlük ihtiyacımıza göre sürekli kullanmalıyız. Her gün su içiyor, hava alıyor, uyuyoruz. Temel besin maddelerine ihtiyacımızı da bu şekilde düşünmeliyiz. Bazı insanların daha az, bazılarının daha fazla, bazılarının da özel formlarına ihtiyacı olabilir.

 Besin maddesini aldınız, vücudunuz kullandı ve kalanı, hücresel atık madde olarak atıldı, bitti.  Suda çözünen vitaminler ya da amino asitler vücudumuzda depolanamaz, alındıktan sonra fazlası atılır. İşte, “pahalı idrar” diye buna deniyor. Ama hücrenin yaşamı devam ettiği sürece yapım, onarım fonksiyonları da devam ediyor. Dolayısıyla tekrar yakıta, yapı taşına ihtiyaç duyuyor. İşte aynen böyle. Diyelim ki arabanızın yakıtını, yağını ve suyunu koydunuz, 300 kilometre yol yaptınız. Bu koyduklarınız tükendi. Eğer yola devam edecekseniz yeniden koyar mısınız koymaz mısınız? Yaşamı ve yaşlanmayı yönetmek size bağlı.

 Bilim, multivitamin kullanımının kadınlarda daha uzun telomer boyu ile ilişkili olduğunu bildiriyor. Bazı spesifik besin ögeleri, telomer sağlığını desteklemek için gerekli tüm yapı taşlarını sağlar. Bunlar A, B, C, D, E vitaminleri, çinko, resveratrol, üzüm çekirdeği ekstresi ve kurkumin gibi polifenolik bileşikler.